BAŞKA ZİHİNLERİN ŞAKLABANLARI…
İsmail ŞİMŞEK
i-simsek33@hotmail.com -Psikiyatrik dilde ‘’ mental konfüzyon’’ olarak bilinen bir kavram vardır.
Bu kavram Türkçe ifade ile ‘’ bilinç bulanıklığı’’ na karşılık gelirken bu ruh halinde olan kişiler yaşam izdüşümlerinde bir çok şeyi tam ve doğru olarak algılayamadıkları gibi yaşam pratiklerinde yer ve zaman kavramını kaybederler...
Burada söylemek istediğim bu psikiyatrik kavramın içeriği değil elbette… Sadece bu tıbbi hastalığı siyaseti de kapsayan sosyolojik zeminde örneklendirme çabasıdır…
Anlatmak istediğim kendini bu ülkeye ait görmeyen bundan utanan entelektüel geçinen nüfus cüzdanı bu ülkeye ait ancak kafa kimliği ve ruhsal zihni devşirme bir kısım sanatçı, siyasetçi veya yazar geçinen zevattan dem vurmak istemem...
Bunlar işlerine geldiğinde insan duyarlılığında, işlerine gelmediğinde robot hissiyatındadırlar…
Yani kişinin hareketleri normaldir, şuuru açıktır. Çevresinde olup bitenlerin ne olduğunu bazen tam olarak algılayabilmelerine rağmen üç maymun refleksiyle sessiz kalırlar kendilerini gizlerler, kış uykusuna yatarlar, uygun durum oluştuğunda kendilerini ortaya atarlar.
Önemli sosyal vakalar karşısında objektif değil ancak subjektif hissiyat, sahiplenme veya yakınlık-uzaklık durumuna göre biçimlenip bulundukları kaba göre şekil alırlar.
Mesela kadınlarımız, kızlarımız tacize uğrarlar fakat olay mahalli kendi çevrelerinde ise ses çıkartmazlar!
Hatta ülkelerine dış medya, yabancı ülke siyasetçileri hep birlikte saldırırlar bunu yapmazlarsa ülkesini sindirmek isteyenlere en azından ses etmezler!
Bu ülkenin demokratik kurumlarına yapılan bir darbe teşebbüsü karşında bırakın ses çıkartmayı tam tersi bunu bir fırsat görüp alkışlarlar!
Kimlerden mi bahsediyorum, siyasetçisinden sanatçısına yazarından entelektüeline aydın geçinip bu ülkenin ekmeğini yiyip, yediği ekmek teknesine işeyen bir güruhtan…
Bu ülkenin suyunu içip, havasını teneffüs edip, bu ülkeye hakarette sınır tanımayanlardan nefesini bu yolda tüketenlerden…
Bunlar ülkelerinin terörle mücadelesinde veya toplumsal istikrarı akamete uğratacak şekilde terör yanlısı/destekçisi yanlarını gizleyip ‘’barış maskesi’’ takarak barıştan yanaymış gibi algı mühendisliği ile Türkiye üzerinde iç ve dış güçler nezdinde baskı oluştururlar.
Son yıllara baktığınızda Türkiye üzerinde sanki bir düğmeye basılmış gibi sürekli bir baskı ve çevreleme stratejisini görürsünüz. Türkiye ‘’tam bağımsızlığa’’ doğru evrildikçe bunu daha açık daha belirgin olarak hissedebilirsiniz.
Ve işin enteresan tarafı bunların taşeronu da emperyalizme karşı olduğunu iddia edip tam tersi tüm bunlara çanak tutan ‘’sentetik solcular…’’
Bir türlü idrak edemediğim şey şu… Bu ülkede solcu olmak, sosyalist olmak; sırf zihin kodları aynı olmadığı için iktidara, ülkenin geleceği için iktidarın yanında olanlara ve bu ülkenin değerlerine küfretmekten mi geçer?
Peki nerede emperyalizme karşı olmak, nerede sömürüye, sömürülmeye karşı durmak!
Bir zamanlar karşı olduğunuz ‘’ kahrolsun emperyalizm’’ sloganının sahibi ABD’nin, ülkenize karşı iş tuttuğuna şahit olduğunuz halde, sömürme amaçlı eylemlerine karşı durmak yerine neden ülkenizin meşru müdafaa hakkına, birilerinin uzun vadeli amaçlarına protez olan terör odaklarıyla haklı mücadelesine ısrarla ‘’ savaş’’ diyenlere çanak tutuyorsunuz!
Bunun adı ‘’dürüstlük’’ değil, bu birilerine ‘’ stepne’’ olma çabasıdır.
‘’Meşru müdafaa’’ çabasını ‘’ savaş metaforu’’ olarak görüp haklı mücadelenin karşısına ‘’ barış’’ kavramını çıkartarak sorunun ‘’ diyalog’’ yoluyla çözümünü istiyorsunuz.
Neredeyse 40 yıldır 40 bin insanın katline neden olan terör örgütü ve onun vokalisti sözde siyasal partiye fırsatlar verildiği halde hala bunu anlamak ve algılamakta güçlük çekenlerle hala neyin diyaloğundan bahsediyorsunuz? Neden ortalığa çıkıp tüm bunları kınayamıyorsunuz?
Neden beş yıl geçmesine rağmen hala 15 Temmuz darbe teşebbüsü karşısında demokratik tepkinizi ortaya koyup bunu iç ve dış muhataplarına haykıramıyorsunuz?
Maalesef muhalefet kesiminden bunları ne gördük ne duyduk!
Bu ülkede 1969’da ABD’nin 6.filosuna Galata’yı dar eden namuslu, dürüst, yurtsever solcu bir gençlik vardı. Yerli ve milliydiler, bu ülkenin Anadolu değerlerine gönülden tutkuluydular.
Son onlu yıllarda iktidar sırf kendi cenahlarından olmasa gerek bu sözde solcu aydın, sanatçı, yazar geçinen bir kesim nedense bir türlü yerli ve milli olamadı...
Olanlarda sanatçı ‘’ Tamer Karadağlı’’ örneğinde olduğu gibi bu kesim tarafından sosyal medya linçine maruz bırakıldılar.
Bu ülke gerçekten gariplikler ülkesi… Başka ülkeleri düşünüyorum da misal batı değerleri adı altında ABD başta bir ülke düşününki en demokratik ülke kabul edilsin ve devleti yok etmeye çalışan terör odaklarına karşı alan açsın, bunu savunanlara aydınından, sanatçısına yazarından siyasetçisine hoşgörü göstersin…
Bu ülkeye aitmiş gibi görünmek, bu milletten yanaymış gibi görünüp başka zihinlerin şaklabanı olmak galiba böyle bir şey…